Sohbet ( Söyleşi )
Sohbet ( Söyleşi )
Yazarın günlük hayattan ya da tarih, siyaset, edebiyat gibi değişik kaynaklardan aldığı bir hususyu makalesında kendi görüş ve düşüncelerini katarak sohbet havası ortamında, karşısında ki şahısye, anlatıp aktardığı makale çeşidine sohbet denir.
Sohbet makaleları güncel hadiseleri değinmesi, öznel bir anlatıma sahip olması yönleri ile fıkra makalelarına benzer; ancak sohbet makalelarında husus sınırlaması yoktur, fıkra ise güncel olaylardan bahseder. Yine sohbet türünün mühim özelliklerinden birisi daha evvelce değinildiği gibi anlatımda karşısında birisi varmış da onunla hususşuyormuş izlenimi yaratılmasıdır.
Sohbet makaleları yazarın şahsi görüş ve düşüncelerini anlattığı amacıyla içtenlik ve öznellik barındırır. Yazar düşüncelerini kanıtlama çabası içerisine girmez.
Sohbet (söyleşi) Nasıl Yazılır?
1- Sohbet makalelarında hususşma havası yaratabilmek amacıyla makaleya bir soru ile başlanır.
2- Söyleşide makaledaki inandırıcılığı ve samimiyeti çoğaltmak amacıyla değişik yazarların görüş ve kanaatlerine, husus ile ilgili atasözleri ve özdeyişlere yer verilmelidir.
3- Sohbet makalelarında okuru sıkmamak amacıyla ifadeler kısa tutulmalıdır.
4- Söyleşi makalelarında okur kitlesinin eğitim, yaş gibi özellikleri ehemmiyete alınmalıdır. Bu amaçla her kesimden insana hitap edecek ilgi çekici merak uyandırıcı olaylar, haller vb. Anlatılmalıdır.
5- Konuların günlük hayattan ve güncel olması daha çok ilgi çekecektir.
6- Anlatımda gereksiz ifadelere yer verilmemeli, hususşma diline yakın bir dil ve nesnel bir üslup kullanılmalıdır.
7- Yazar husus ile ilgili görüş ve kanaatsini özet olarak metnin sonucunda aktarmalıdır.
sekiz-Birçok makale türünde bulunduğu gibi yazar yazmaya başlamadan evvelce araştırma, inceleme, gözlem, tasnif vb. Anlatım hazırlık aşamalarına uymalıdır.
Sohbet Türünün Özellikleri:
a- Sohbet sözcüğü eski dilde “dostluk, yarenlik” anlamında kullanılmıştır. Divan geleneğinde sohbete ehemmiyet verilmiş, iyi hususşan, iyi anlatımda tespit edilen insanlar “sohbet, muhabbet ehli” olarak adlandırılmıştır.
B- Sohbet makaleları nesnelliği yönüyle makale makalelarına benzer. Sohbet türünün ayırt edici en mühim olan özelliği hususşma havasında makalelmasıdır.
C- Sohbet makalelarında güncel olaylardan bahsedilir.
D- Sohbet makalelarında günlük hususşma dilinin özellikleri kullanılır. Yazıda ciddi bir tutum takınılmaz.
E- Onu ilgi çekici, merak uyandırıcı ve her kesimden insanı ilgilendirici niteliklerdedir.
F- Sohbet türünde yazar anlatımda daldan dala atladığı amacıyla sık sık hususyu toparlar, özetler.
G- Sohbet makalelarında düşüncelerin kanıtlanması gereksinimi duyulmaz.
H- Sohbet makaleları fıkra türünde bulunduğu gibi gazete ve dergilerde yayınlanır. Tıpkı makalelerin derlenip kitaplaştırıldığı gibi sohbet makaleları da kitap durumuna getirilebilir.
I- Sohbet makaleları belli bir plan dahilinde kaleme alınır. Yazar makalesını giriş, ilerleme ve netice bölümlerine ayırır.
J- Sohbet tününde anlatıcının tavrı özneldir.
Söyleşmek sohbet etmek ile alakalı kavramlar:
Musahabe: Bu sözcük eski dilde hususşma görüşme, düşünce alış-verişinde bulunma anlamında kullanılmıştır.
Nükte: İfade derinliği olan anlamlı söz.
Hoşsohbet: Eski dilde anlatımı güzel tatlı dilli şahıs.
Nüktedan: Konuşmasında ince söyleyişte tespit edilen anlamlı ve güzel hususşan.
Sohbet türünün Türk edebiyatındaki geçmişi pek eski değildir. Üstelik bu tür ara sıra röportaj, söyleşi gibi diğeri edebî türlerle de karıştırılmıştır. Onun edebiyatımızda ilk ciddi ve güzel misallerini Tevfik Fikret’in Servet-i Fünun dergisinde makale dizisi olarak düşündüğü ve düzenlemiş bulunduğu “Musahabe-i Edebiyye” sütunlarında görmekteyiz.
Tevfik Fikret’ten sonra bu türde güzel misaller veren şu sanatçıları da anabiliriz: Ahmet Rasim (Ramazan Sohbetleri), Ercüment Ekrem, Suut Kemal Yetkin, Peyami Safa, Nurullah Ataç, Şevket Rado, Sait Faik Abasıyanık.
Örnek Sohbet Metni:
SEVİNÇ ARKASINDAN
Canım insanoğlu! Büyüktedir gözü hep, elindekiyle yetinmez, çevresini boyuna genişletmek ister. Gözünün gördüğü, kulağının işittiği bir şey olsun da ne bulunduğunu anlamasın, bir türlü katlanamaz. Uğraşır, didinir, öğrenmek amacıyla tüm gücünü esirgemez, pek yorulup bitkin kanaat de yine “yenildim” demez, bir yalan uydurup ona inanır. İnsanoğlunun sevinç gerisinden koştuğunu sanırlar: halbuki ki asıl ereği sevinç, şu feylezofların söylediği, “bilme”den doğan sevinçtir. Pascal: “Evren bireyi ezse de, şahıs evrenden uludur; ezildiğini, evrenin üstünlüğünü bilir, evren ise bilmez.” diyor. Kişilerin en ürkeğine, canını en sevenine bakın, en seneınç, en öldürücü doğruları öğrenmek dileğini onda bile bulursunuz.
Beş buçuk sene süren bir muhabereden daha yeni çıkıyoruz; ama insanoğlu günümüz acı durumundan kurtulmak yolunu aramakla kalmıyor, türlü zorluklar ortamında yine düşler kuruyor: aya gidecek, senedızlarda bizim gibi şahıslar var mı, yok mu anlayıp, var ise onlarla haberleşecekmiş… Yeryüzündeki tüm şahıslar şimdi bunlarla uğraşıyor demiyorum; ama en bilginleri, en usluları ( = akıllıları) arasında kendilerini o işe bağlayanlar çıkıyor. Canım insanoğlu! Kırış günlerinde, açlık günlerinde bile düşlerin! Unutmuyor, verisini artırmağa, düşün* ce alanını büyütmeğe çalışıyor.
Aya gideceğiz, senedızlarda bizim gibi şahıslar var ise onlarla tanışacağız, hususşacağız da ne olacak?.. Bunu sormak doğru değildir: insanoğlu bilginin neye yarayacağını düşünmeden bilmek ister. Aya gitmek, senedızlardaki şahıslarla tanışmak, başımıza büyük dertler de açabilir; olsun, bilgi uğrunda rahatımızı, sevincimizi esirgeyecekmiyiz?
Böyle düşler gerisinde – koşacağımıza, biz oturalım da şu toprağımızı bezemeğe bakalım mı diyeceksiniz? Ah, ne iyi olur! Ama ne yapalım kİ öyle demek, bir yorgunluk gösterir; yarın ise, yorgun kimselerin değil, rahatlarına kıyabilenlerindir
Nurullah ATAÇ
(Ulus, 1946)